BASINDA TURKTRADE

EYLÜL 2019 KOBİ YAŞAM DERGİSİ

Katma değeri yüksek ürün ihracında başarılı olamadığımızı belirten TURKTRADE Yönetim Kurulu Başkanı Hayrettin Çaycı, “Dünyada resesyonun konuşulduğu bir yakın gelecekte, ihracatta büyüme hedeflerini gerçekleştirmek için bazı şartların değişmesine ihtiyaç bulunmaktadır.” görüşünde.

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre 2018’de Türkiye’nin ilk 1000 ihracatçısı 102,8 milyar dolarlık dış satışa imza attı. Bunun yüzde 23,5’ine denk gelen 24,2 milyar dolarlık bölümü Türkiye Dış Ticaret Derneği (TURKTRADE) üyeleri tarafından gerçekleştirildi. Listenin başındaki Ford Otomotiv ile ilk 10’undaki şirketlerin 7’si bu derneğin üyesi.

TİM’in “ilk 1000 ihracatçı” açıklaması kadar, Fortune 500 Türkiye sıralaması da ekonomi çevrelerince merakla bekleniyordu. Fortune 500’deki bazı detaylar hayli dikkat çekiciydi. Örneğin toplam cirolar önceki yıla nazaran yüzde 31,84 artarken karlılık yüzde 16,63 azalmıştı. Üstelik 2018’deki ÜFE hesaba katıldığında reel satışların yüzde 1,35 düştüğü görülüyordu.

TURKTRADE Yönetim Kurulu Başkanı Hayrettin Çaycı, Türkiye’deki ihracat ve ithalat politikalarına “sürdürülebilir ve katma değer üreten stratejilerin” yön vermesi gerektiğini belirtiyor ve derneğin bu hedefe ulaşmada “think tank rolü” üstlendiğinin altını çiziyor. Çaycı’yla, Türkiye ekonomisinin temel parametrelerini ve ihracatımızın yapısal durumunu konuştuk.

KUR ARTIŞI HEM CİRO HEM DE MALİYETİ ETKİLEDİ
-Fortune 500 Türkiye listesinden yansıyan genel tabloyu nasıl yorumluyorsunuz? Reel anlamdaki ciro kaybı ile karlılıktaki azalışın temel sebepleri nedir size göre?

2018 yılının 3’üncü çeyreğinde yaşanan kur artışı ciroları artırdı. Bildiğiniz üzere sanayi üretiminde girdilerin büyük bölümü ithal edilmektedir. Dolayısı ile 2018 yılı ciroları kur etkisiyle artarken, aynı zamanda ürün fiyatı içindeki ithal hammadde-malzemenin payı da artmıştır. Yani Ciro artarken, katma değerin payı düşmüştür. Dolayısıyla ciro artışına göre karlılık aynı oranda artamamıştır.

-Fortune listesinde adı geçen şirketlerden 119’unun zarar açıklaması ne anlama geliyor?

Tek tek şirketleri inceleme imkânım elbette olmadı. Ancak çoğunun, 2018 yılı 3 ve 4’üncü Çeyrek’te yüklendikleri yüksek kur farkı giderlerinden dolayı zarar ettiklerini söylemek sanırım yanlış olmayacaktır. Bu şirketlerin çoğunda girdiler döviz veya dövize endeksli iken, satış fiyatları TL bazında belirlenmektedir. Yani giderleri dövize endeksli, gelirleri TL olduğundan, 2018 yılındaki kur artışları nedeniyle yüksek oranda zarar yazmışlardır.

“ÜRETİM İHTİYAÇLARA GÖRE PLANLANMALI”

-Fortune 500 Türkiye’nin 12’nci listesinde yer alan şirketlerin sektörel dağılımı şöyle: 271’i üretim, 118’i ticaret, 85’i hizmet ve 26’sı inşaat. Dağılımı dengeli buluyor musunuz?

Açıkçası dağılımın dengeli olup olmadığını söylemek bize düşmez, düşmemeli. Ülkemizin ihtiyaçları ve bu ihtiyaçları karşılayacak sektörlerin geçmişte Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yapıldığı üzere, yine kamuya bağlı bir kurum tarafından belirlenmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Ülke ihtiyaçlarına paralel üretimin desteklenmesi, izinlerin lisansların buna uygun verilmesi, ülkemizin kaynaklarının doğru ve verimli kullanılması açısından kritik öneme sahiptir. Burada kast ettiğim devletin serbest piyasaya müdahale etmesi değil, tüm sektörlere ve hane halkına yönelik elinde bulunan bilgi kaynağını kullanarak, ülkenin yararına olacak biçimde geleceğe yönelik sektörel ihtiyaçlar, büyümeler için doğru planlama yapılması için özel sektöre ışık tutabilmesidir. Bir örnek olması babında söyleyeyim: Türkiye’deki müteahhit sayısı Almanya’nın 5 katıdır. Gerçekten bu kadar müteahhide ihtiyaç var mıdır?

“İNŞAATTAKİ DURGUNLUK BORÇLANMAYI ARTIRDI”
-Yüksek karlılık öngörerek pek çok sanayicinin inşaat sektörüne yönelmesinin sanayi üretimini sekteye uğrattığı açık. Bundan sonrası için nasıl bir yol izlenmesi gerektiği kanaatindesiniz?

Aslen büyük ve kurumsal sanayi şirketlerinin büyük kısmı kendi faaliyet alanlarında kalarak üretmeye devam etmişlerdir. Bazı sanayicilerin fonlarını inşaat sektörüne aktarması başlangıçta yüksek karlar elde etmesine yaradıysa da, inşaat sektöründeki durgunluk, konan sermayenin geri dönmemesine ve borçlanma ihtiyacının artmasına yol açmıştır. Döviz artışının da etkisiyle enflasyonun yükselmesi, faizlerin yükselmesine yol açmış, şirketlerin zayıflayan öz kaynak yapıları nedeniyle borçlanma imkânları düşerken, borçlanma maliyetleri yükselmiştir.

Türkiye’de son birkaç yıldır, inşaat ve enerji sektörünün başı çektiği birçok proje ve yatırım yüzünden özel sektörün aşırı borçlandığı ve risk aldığı bir süreç yaşandı. İnşaat sektörünün yarattığı balonun tetiklemesiyle çelik ve çimento gibi birçok alt sektörde kapasiteler bu ihtiyaca göre artırıldı. İhracat yerine firmalar iç inşaat projelerine yönelmek durumunda kaldı. İnşaat sektörü çelik, çimento başta olmak üzere, tekstil, beyaz eşya, alüminyum, bakır gibi birçok sektörün lokomotifi. Bu sektördeki durgunluk ile tüm bu sektörlerde üretim kısıntıları ve istihdam kaybı yaşanmaya başlanmıştır. Şimdi yapılması gereken bu kapasite fazlasını mümkün olduğunca ihracata yönlendirerek, aynı zamanda istihdam kaybını en aza indirmek olacaktır.

“GIDA ARZI BİR ÜLKENİN EN STRATEJİK KONUSUDUR”
-Tarımsal ürün ithalatımız dış ticaret açığını artıran önemli bir kalem. Türkiye’de üretimin canlandırılmasında ve dolayısıyla istihdamın artırılmasında çok büyük öneme sahip tarım ve hayvancılığın kalkınması ve ihracatta tarımın payının artırılması için ne gibi projeler ve çalışmalar ortaya konulmalı?

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın hazırladığı 5 yıllık stratejik planlar var. Ya planlar hayata geçirilememekte ya da yaptırım gücü bulunmamaktadır. Gıda arzı bir ülkenin en stratejik konusudur. Geçmişte tarımda kendine yeten bir ülkeden, büyük oranda ithalat yapar hale gelmemiz, ülkemizin dövize olan ihtiyacını artırırken, aynı zamanda gıda gibi hayati öneme sahip bir konuda bağımlı olmak sonucunu doğurmaktadır. Öncelikle devletin mevcut tarım arazilerinin envanterini çıkarması, bölgesel olarak üretim yapılabilecek doğru tarım ürünlerinin tespitinin yapılması gerekmektedir. Bu çalışma sonrasında tıpkı organize sanayi bölgeleri gibi, Organize Tarım Bölgeleri kurulmalıdır. Aynı yöntem hayvancılık için de uygulanabilir.

Akabinde en çok ithal edilen ürünlerin ekiminin cazip hale getirileceği düzenlemeler yapılmalıdır. Bu suretle tarımda ithalatın payının düşürülmesi ve yeniden tarım yapmanın cazip hale getirilmesi sağlanabilecektir. Ayrıca tarımda verimliliğin artırılması suretiyle ülke ihtiyacı fazlasının ihraç edilmesi, bölgesel olarak tarım üretiminde avantajlı olduğumuz ürünlerde markalaşmanın desteklenmesi, konunun turizm boyutuyla beraber ele alınması da önem taşımaktadır.

Bir öneri olarak, sanayi tesislerinin kojenerasyon tesislerinin çıktısı olan ihtiyaç fazlası sıcak buharın, seracılıkta kullanılması düşünülmelidir. Konunun kamu tarafından ilgili uzmanlarca incelenerek planlamanın yapılması, insan sağlığı ve çevresel etki analizlerinin uygun bulunacağı tesislerin yanında seraların kurulması için gerekli teşviklerin verilmesi değerlendirilmelidir.

“İLERİSİ İÇİN TAHMİNDE BULUNMAK OLDUKÇA ZOR”
-İhracatta 2018 yılında rekor kırıldı. 2019 ve ilerisi için tahmininiz nedir?

2019 yılında geçen yıla göre yüzde 7 artışla 180 milyar dolar civarında olmasını beklemekteyim.
2018 yılında ihracatı kurların yükselişi kısmen desteklemiştir. 2019 yılında ise iç pazarın daralması üreticilerin, ihracata daha fazla pay ayırmalarını zorunlu hale getirmiştir. Elbette bu durum bazı üreticilerin düşük fiyatlarla ihracat yapması sonucunu da getirmiştir. İlerisi için tahminde bulunmak oldukça zor. Dünyada resesyonun konuşulduğu bir yakın gelecekte, ihracatta büyüme hedeflerini gerçekleştirmek için, bazı şartların değişmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Her şeye rağmen dinamik ve çok yaratıcı bir özel sektörümüz olduğunu ve gelecekten umutlu olduğumu ifade etmek isterim.

“İHRACATIN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ZORLUK GLOBAL KRİZDİR”
-İhracatın önündeki en önemli zorluklar nelerdir ve bunlar nasıl aşılabilir?

Öncelikle ihracatın önündeki en büyük zorluk global krizdir. Avrupa’daki ekonomik yavaşlama, Çin’de büyümelerin aşağıya revize edilmesi, devam eden ticaret savaşları, 2019 yılı dünya ekonomik büyüme beklentilerinin düşürülmesi, 2020 yılında global resesyona işaret etmektedir. Halen dünya ihracatı içinden ülkemizin aldığı pay binde 9 civarındadır. Ülke ihracat rakamlarındaki istikrarlı yükselişin, dış pazarlarda rekabet ettiğimiz ülkelerle kıyaslandığında yetersiz kaldığını ve ülkemizin dünya ihracatından daha fazla pay alabilecek potansiyele sahip olduğunu düşünmekteyim.

Katma değeri yüksek ürün ihracatında başarılı olduğumuz söylenemez. Bundan dolayı da ihracatta kilogram başına birim fiyatımız hala 1,5 dolar gibi çok düşük seviyelerde seyretmektedir. Gelişmiş ülkelerde bu değer 3 kat daha fazladır. Ayrıca bölgesel tercihlerde daha isabetli olunması gerektiğini düşünmekteyiz.
Kurlardaki yüksek volatilite (oynaklık ve belirsizlik hali) de ihracatçının doğru fiyatlama yapmasını zorlaştırmakta, özellikle ithal girdiye bağlı üretim yapan şirketlerin yerine koyma maliyetini hesaplamasını engellemekte, özellikle hedging (risklere karşı koruma) yapmayan firmalar için ihracatta yıllık anlaşmalar kapsamında fiyat sabitlemesini imkansız hale getirmektedir.
Korumacı ve/veya kapalı ekonomilerden yapılan ihracatlar, bizim gibi serbest pazar ekonomisi koşullarında üretim yapan ülkelerdeki üreticileri baskılamakta, haksız rekabet yaratmaktadır. Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan gibi kambiyo rejimi sağlıklı olmayan ülkelerde serbest piyasa kurları ile resmi kurlar arasındaki yüksek farklar keza ciddi haksız rekabet yaratmakta ve aynı zamanda alacakların tahsili ve tenfiz aşamalarında da ihracatçılarımız için ciddi risk oluşturmaktadır. Keza, döviz fiyatlarına endeksli yakıt fiyatlarındaki yüksek artışlar ihracat için rekabet dezavantajı yaratmaktadır.
Türkiye öncelikle hammadde ihracatından vazgeçmelidir. Mutlaka bir katma değer katıp ihraç etmemiz gerekmektedir. Ara mamulü nihai mal ve markalı ürüne çevirmek için, yerel kaynaklarımız bugün yeterli değil ise, uluslararası firmalarla ortaklık ve iş birliği imkânlarına öncelik verilmeli, ancak her halükarda mümkün olduğunca üretimin yurtiçinde kalması için de çaba sarf etmeliyiz.

“ÜRETİM GİRDİSİNDE YÜZDE 60-70 DIŞA BAĞIMLIYIZ”
-Üretim girdisi bakımından ihracatçı firmalarımız ne kadar bağımlılar? Tablonun tersine döndürülmesi adına neler yapılmalı?

İhracatçı üretim firmaları yüzde 60-70 civarında girdilerinde dışa bağımlıdırlar. Elbette sektörler bazında farklılıklar bulunmaktadır. Dış ticaret açığımızı oluşturan petrol-doğalgaz gibi ithali zorunlu kalemler dışında, en yüksek açığın yatırım malları ve sanayide kullanılan hammadde ve ara mallardan oluştuğu görülmektedir. Üretimimizin bu denli ithal ürünlere bağımlı olması sanayimizin en kırılgan tarafını oluşturmaktadır.
Bu konuyla ilgili Ticaret Bakanlığı 2017-2019 Eylem Planı’nda; “GİTES’in ‘Girdi tedarikini güvence altına almış, ara malı üretiminde yetkinliğini artırmış bir ekonomi’ vizyonu çerçevesinde; 2017-2019 dönemine yönelik genel amacı; ülkemiz imalat sanayinin mevcut ve gelecek dönem ihtiyaçlarına dönük olarak girdi tedarikinin planlanması, ihracata dönük üretimde yüksek teknoloji ve katma değerli girdi üretim yetkinliğinin arttırılması ve ara malı ithalat bağımlılıklarının azaltılmasıdır.” İfadesi, sorunu ve çözüm yollarını tespitte bir sıkıntı olmadığını göstermektedir. Ancak halen ara malı ithalat bağımlığında bir azalma olmaması, hedeflenen eylemlerin hayata geçirilmesinde bir önceliklendirme problemimiz olduğuna işaret etmektedir. Tablonun tersine çevrilmesi için öncelikle yerel madencilik faaliyetlerinin desteklenmesi ve tüm sektörlerde üretim girdilerinin yurtiçinde üretilmesi için özendirici yatırım ortamının hazırlanması gerekmektedir.

“İŞ YAPMA KOLAYLIĞI ENDEKSİNDE 60’TAN 43’E YÜKSELDİK”
-Ticaret Bakanlığı koordinasyonuyla yürütülen Ticaretin Kolaylaştırılması Kurulu’nun çalışmalarında nereye gelindi?

Derneğimiz, Ticaret Bakanlığı koordinasyonundaki Ticaretin Kolaylaştırılması Kurulu Koordinasyon Komitesi üyesi olarak ortak çalışma gruplarında ilgili tüm bakanlıklar ve diğer üye STK’larla ortak çalışmalar yapmaktadır. Başlangıçta 81 maddeden oluşan eylem planı, yapılan çalışmalar sonucunda bu yılın ilk yarısında 48 madde olarak revize edilmiştir. Halen Şeffaflık Çalışma Grubu, Gümrük ve Dış Ticaret Çalışma Grubu ve Lojistik ve Altyapı Çalışma Grubu olmak üzere 3 çalışma grubu aktif olarak bu eylemleri hayata geçirmek için çalışmalarına devam etmektedir. Derneğimiz her üç gruba ikişer üye ile düzenli katkı sağlamaktadır. 48 eylemin bir kısmının bu yıl sonuna kadar tamamlanması amaçlanırken, 2020 ve 2021 yıllarına tarihlenen daha uzun süreye ihtiyaç duyulan reform sayılabilecek eylemler de yer almaktadır.

Çalışmaların başladığı 2017 yılında ülkemizin Dünya Bankası İş Yapma Kolaylığı Endeksi ülke sıralamasındaki yeri 60 iken, 2018 yılında 43’üncü sıraya yükselmiş durumdayız. Dünya Bankası 2019 yılı raporunda, “Sınır Ötesi Ticaret” kaleminde “ulusal ticareti genişletmek, risk yönetim sistemini geliştirmek ve gümrük komisyoncularının ücretlerini düşürmek de dahil olmak üzere çeşitli inisiyatiflerle ihracat ve ithalat için maliyetleri düşürmüştür.” denmektedir. Ancak dış ticarette rekabet gücümüzü yükseltmek için, halen, işlem sürelerinin kısaltılması, evrak sayısının azaltılması ve toplamda maliyetlerin düşürülmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Bu amaçla Dernek üyelerimizin önerilerinden derlenen son derece kapsamlı bir liste ilgili çalışma grubuna sunulmuş olup, takip edilmektedir.
Derneğimiz söz konusu kurulun çalışmalarının, dış ticaret süreçlerinin iyileştirilmesi, sadeleştirilmesi, elektronik ortama taşınması ve şeffaflaşması suretiyle, dış ticarette rekabet gücümüzü yükseltecek önemli çıktıları olacağını düşünmektedir.
Netice itibariyle; Ülkemizde ihracatın önemine vakıf, son derece yaratıcı ve dinamik bir özel sektörümüz bulunmaktadır. Mevcut ülke kaynaklarının rasyonel biçimde kullanımı için merkezi planlamaya ihtiyaç bulunmaktadır. Bölgesel ve sektörel bazda en yüksek faydayı sağlayacağımız ürün ve hizmet üretimi, bölgesel gelir ve istihdam dağılımını dengeleyecek, toplamda refahımızı yükseltecektir.

“YENİ KONUT ÜRETİMİ KONTROL ALTINDA TUTULMALI”
-İnşaat sektörünün kurtuluş reçetesi hakkında ne düşünmektesiniz?

Öncelikle yeni inşaatlar için bölgesel planlama yapıldıktan sonra, belirlenecek program kapsamında inşaat izinleri verilmesi gerekmektedir. Bu planlamanın yerel yönetimler ve ilgili bakanlıkların ortak çalışmasıyla yapılması önem taşımaktadır. Yeni konut üretimi mutlaka kontrol altında tutulmalıdır.
Mevcut konut stokunun eritilmesi için ise yabancılara konut satışının artırılması ve bu yolla ülkemize döviz kazandırılması üzerine kafa yormalıyız. Üretilen konutlar büyük oranda yüksek gelir grubunun ulaşabileceği fiyat seviyelerinde olup, orta gelirli vatandaşın bu konutları satın alabilmeleri için konut kredilerinin Batı ülkelerinde olduğu üzere 25-30 yıllara uzatılması imkanları üzerinde çalışılmalıdır. Orta-düşük gelir grubunda yer alan bir vatandaşın maaşıyla geçimini sağlarken, yeni bir konutu 10 yıllık vadeli kredi ile satın alması imkansızdır.

“TARIMSAL HAMMADDEDE CİDDİ AÇIK VERİYORUZ”

Hayrettin Çaycı: “Tarımda ihracatımız 17 milyar dolar ve ithalatımız 16 milyar dolar seviyelerindedir. Ülkemiz gıda ürünleri dış ticaretinde ihracat lehine fazla verirken, tarımsal hammaddelerde ciddi açık vermektedir. İthalat kalemlerine baktığımızda, hububattan bakliyata, yem hammaddelerinden yağlı tohumlara, patates, soğana kadar bu ürünlerin ülkemizde üretimi son derece kolay, çünkü bu ürünlerin hepsi ülkemiz ikliminde zaten geçmişte yetiştirilmekteydi. Acilen yapılması gereken, bölgesel bazda verimlilik esaslı olarak planlamanın güncel arazi stokuna göre yapılması, ekimin teşviklerle desteklenmesi, iç ihtiyaç fazlasının ise mutlaka işlenerek katma değerli ürünler olarak ihraç edilmesidir. Bunun için elimizde kalan tarıma elverişli arazilerin bölünmesinin ve farklı amaçlarla kullanımının yasalarla engellenmesinin yanı sıra, mutlaka takip edileceği bir sistem kurulmalıdır. Dünyadaki iyi örnekleri incelemeli ve geçmişte yapılan hataların tekrarlanmayacağı biçimde tarıma yeni bir bakış açısıyla yaklaşmalıyız. Tarım doğru ele alındığı ve verimli yapıldığı takdirde, ihracatta en rekabetçi olabileceğimiz sektörlerin başında gelmektedir.”